Önyüklemeyi Kaldır

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Kararları

Ana Sayfa - İçtihatlar - Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/23098 Esas 2014/1065 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/23098 Esas 2014/1065 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/23098 Esas 2014/1065 Karar Sayılı İlamı

DAİRESİ : 8. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2013/23098

KARAR NO : 2014/1065

KARAR TARİHİ : 23.01.2014

8. Hukuk Dairesi         2013/23098 E.  ,  2014/1065 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
    TARİHİ : 01/12/2011
    NUMARASI : 2003/577-2011/914

    F.. Ş.. ile Z.. Ö.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali tescil ve tazminat davasının reddine dair Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 01.12.2011 gün ve 577/914 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    KARAR

    Davacı vekili, 16.07.1980 tarihli senede dayalı olarak tapulu taşınmazı haricen satın alma ve zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak dava konusu 180 ada 6 parsel sayılı taşınmazda davacıya ait olduğunu iddia ettiği 500 m2 yerin tapu kaydının iptali ile vekil edeni davacı adına tapuya tesciline; olmadığı takdirde davacının satın aldığı yerin öncelikle karar tarihindeki bedelinin, kabul edilmezse haksız fiil tarihindeki bedeline mahsuben 10.000 TL"nin haksız fiil tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsil edilerek vekil edenine verilmesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalılar G.. Y.., M.. Y.., O.. Y.., Z.. Ö.., M. Y., N.. Y.., Z.. Y.. vekili, davanın zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, davacının dayandığı harici satış sözleşmesinin geçersiz olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
    Davalılar K.. C.., F.. C.., C.. C.., M.. C.. vekili ile davalılar S.. A.., M.. A.. vekili, ayrı ayrı davanın reddini savunmuşlardır.
    Diğer davalılar cevap dilekçesi sunmamış, yargılama oturumlarına katılmamışlardır.
    Mahkemece, tapu iptali tescil davasının satış sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığı; bedel isteminin ise ispatlanamadığı gerekçeleriyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, tapulu taşınmazı haricen satın alma ve zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TMK"nun 713/1. maddesi gereğince açılan tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde geçersiz sözleşme gereğince ödenen bedelin tazmin edilmesi isteğine ilişkindir.
    Uyuşmazlık konusu 180 ada 6 parsel sayılı taşınmazın paylı mülkiyet hükümleri uyarınca 372/2233 payının imar uygulaması nedeni ile 17.04.1998 tarihinde F.. Ç.. adına; 1861/2233 payının satış ve birleştirme nedeni ile 06.06.2012 tarihinde S. A. adına tapuya tescil edildiği görülmektedir. Tapu Müdürlüğünden gelen yazı cevapları ve tapu kayıtlarına göre nizalı parselin öncesinin 1 ada 4, 5 ve 6 nolu parseller olduğu, bahsi geçen parsellerin kadastro sonucu 12.12.1947 tarihinde tapuya tescil edildikleri anlaşılmaktadır.
    Tapulu taşınmazların satışı TMK"nun 706, BK"nun 213 (6098 sayılı BK"nun 237.), 2644 sayılı Tapu Kanunu"nun 26 ve Noterlik Kanunu"nun 60 ve 89. maddeleri gereğince, resmi şekilde yapılmadıkça hukuken geçerli bir sonuç doğurmazlar ve satın alana herhangi bir hak bahşetmez. TMK"nun 706. maddesinde öngörülen resmi şekil şartı bir ispat şekli olmayıp bir geçerlilik şartıdır. Bu nedenle davacı tarafın dayandığı resmi memur önünde yapılmayan harici satış senedine değer verilemez ve buna dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteğinde bulunulamaz. Bu bakımdan Mahkemece tapu iptali ve tescile ilişkin isteğin esastan reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
    Öte yandan, davacı vekili, iptal ve tescile ilişkin isteğinin kabul edilmemesi halinde ödediği bedel yönünden tazminat talebinde bulunmaktadır. Kural olarak, 10.07.1940 tarih ve 2/77 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme ve 07.06.1939 tarih, 1936/31 Esas, 1939/47 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarına göre harici satışın hüküm ifade etmemesi durumunda taraflar verdiklerini geri alabilirler. Bilindiği üzere geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve eski hale getirmede mal varlığında artış olan tarafın yükümlülüğünün bulunduğunu ifade eder. Ülkemizde yaşanan ve uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyreden enflasyon nedeni ile belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hukuken geçersiz sözleşmeler tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı göz ardı edilmemelidir. Davacının harici satış nedeniyle davalı yana bedel ödediğinin kanıtlanması halinde harici satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesine göre tazmini gerekir.
    Somut olayda, Mahkemece, davacının tazminat isteğine yönelik davası ispat edilemediği gerekçesiyle reddedilmiş ise de; Mahkemenin ödendiği iddia edilen bedel konusunda eksik inceleme ve araştırmaya dayalı bu görüşüne katılma olanağı yoktur. Şöyle ki; Mahkemece davacı ile davalılar arasında 16.07.1980 tarihli sözleşmenin düzenlendiği uyuşmazlık konusu değildir. Mahkeme sözleşmenin varlığını kabul etmiş; ancak, sözleşme ile ödenen bedelin dava tarihindeki güncellenmiş değerinin belirlenmesi için bilirkişi incelemesine karar verildiği, verilen kesin süre içerisinde bilirkişi ücretinin yatırılmadığı, bu nedenle bedelin ödendiği hususunun ispatlanmadığını değerlendirmiştir. Davacı vekilinin hazır olduğu 10.03.2011 tarihli yargılama oturumunda, "Dosyanın Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi"ne gönderilerek harici satımın güncellenmiş bedelinin tespiti için bilirkişi Uygar Ergin"e tevdii ile rapor aldırılmasına, bilirkişi inceleme ücreti olarak 500 TL ücret takdirine, takdir edilen bilirkişi ücreti ve diğer giderlerin davacı tarafça karşılanmasına" dair; bir sonraki 15.06.2011 tarihli oturumda "Mahkememizin 10.03.2011 tarihli ara kararının aynen yerine getirilmesine, bu yönde davacı tarafa 30 günlük kesin süre verilmesine, kesin süreye riayetsizlik halinde ara karardan vazgeçmiş sayılıp mevcut deliller doğrultusunda karar verileceği hususunun ihtarına (ihtarat yapıldı)" şeklinde ara kararlar alındığı görülmektedir.
    Somut olayda, harici satımın güncellenmiş bedelinin tespiti için bilirkişi incelemesi yapılmasına dair Mahkemece alınan ara karar, alındığı tarihte yürürlükte bulunan HUMK"nun 163. maddesi hükmüne uygun değildir. Kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için ara kararlarının yöntemine uygun bir biçimde ayrıntılı olarak verilmesi gerekir. Kesin süreyi içeren 10.03.2011 tarihli ara kararında Mahkeme, davacı tarafından karşılanacak giderleri tek tek belirtmemiş, gerekli masrafları, 500 TL bilirkişi ücreti ve diğer giderler" olarak belirterek, diğer giderlerin ne olduğu hususunda bir açıklama yapmamıştır. Bu nedenle, bilirkişi incelemesi yapılması ile ilgili olarak verilen kesin sürenin HUMK"nun ilgili hükümlerine uygun bulunmadığı açıktır.
    Mahkemece yukarıda açıklanan hususlar çerçevesinde davacı tarafa yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK"nun ilgili hükümleri uyarınca usulüne uygun olarak açık ve ayrıntılı kesin süre verilmesi, sonuçlarının hatırlatılması, ondan sonra uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme sonunda yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK. m. 297/ç) ve HUMK"nun 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 23.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.