Önyüklemeyi Kaldır

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Kararları

Ana Sayfa - İçtihatlar - Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/5733 Esas 2021/1879 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/5733 Esas 2021/1879 Karar Sayılı İlamı

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/5733 Esas 2021/1879 Karar Sayılı İlamı

DAİRESİ : 10. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2020/5733

KARAR NO : 2021/1879

KARAR TARİHİ : 18.02.2021

10. Hukuk Dairesi         2020/5733 E.  ,  2021/1879 K.

    "İçtihat Metni"


    Mahkemesi :İş Mahkemesi

    Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
    Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtilen gerekçelerle davacının dava açmakta menfaati bulunmaması nedeniyle davanın reddine dair karar verilmiştir.
    Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarın da karar verilene kadar sürmesi gerekir.
    Davacının dava açmakta hukuk tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ... 2009, önsöz VII).
    Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
    Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
    Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
    Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).
    Diğer taraftan, 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiş olup, “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Davanın Yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58. maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
    Somut olayda, davaya konu edilen 2015/11358 sayılı ödeme emrinin varlığı karşısında davacının dava açmakta hukuki yararı bulunduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu ödeme emrinin kaynağı ise Kurum tarafından verilen idari para cezasıdır;
    5510 sayılı Kanunun 102.(506 sayılı Kanunun 140.) maddesinde davalı Kurum tarafından verilen idari para cezaları ile ilgili usul ve esaslar özel bir şekilde düzenlenmiştir. Anılan düzenleme uyarınca; idari para cezasını gerektiren şartlar oluştuğunda Kurum tarafından verilecek idari para cezası ilgiliye tebliğ edilmekle tahakkuk eder ve tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde Kurumun ilgili ünitesine itiraz edilebilir. İtirazı reddedilenler, kararın kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde yetkili idare mahkemesine başvurabilirler. Bu süre içinde başvurunun yapılmaması halinde, idari para cezası kesinleşir ve Kurum alacağına dönüşür. Ne var ki; Mahkemeye başvurulması idari para cezasının takip ve tahsilini durdurmayacaktır.
    Diğer yandan, 6183 sayılı Yasanın 55. maddesinde vadesinde ödenmeyen kamu alacaklarının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesi olanağını öngörülmüş ise de ödeme emrine konu edilen alacağın kesinleşmiş ve tahsil edilebilir aşamaya gelmiş olması zorunluluğu bulunmaktadır.
    Somut olayda, 5510 sayılı Yasanın 102’nci maddesi uyarınca başlamış olan itiraz prosedürünün bulunup bulunmadığı ile varsa buna ilişkin idare mahkemesinde açılmış bir dava olup olmadığı hususu irdelendiğinde; Ödeme emrine konu idari para cezasının, Belediye tarafından ruhsata aykırı yapı inşaatı bulunduğunun tespiti ve bu durumun Kuruma bildirilmesi üzerine işyerinin re’sen tescilinden kaynaklandığı, davacının da aralarında olduğu inşaat hissedarlarına idari para cezası tebliğ edilmesi üzerine davacı tarafından Kuruma itiraz edildiği, ancak itiraz sonucunda düzenlenmiş bir denetim raporu ve Kurumun ilgili komisyonunca verilen bir karar bulunmadığı, dolayısıyla davacı tarafından Kurumun ilgili ünitesi kararına karşı açılmış bir idari dava da bulunmadığı anlaşılmıştır.
    Ancak, davacı tarafından Belediye Encümen kararı ile 3194 sayılı Kanunun 42.maddesi uyarınca verilen idari para cezasının iptali istemi ile açılan idari dava bulunduğu, bu davada ruhsata aykırı yapının kim tarafından yapıldığı tespit edilemediğinden tüm hissedarlara ceza verilmesinin ve hissedarların hisseleri oranında cezalandırılmamasının hukuka aykırı olduğu belirtilerek, dava konusu idari para cezasının iptal edildiği görülmüştür.
    Mahkemece, idare mahkemesince idari para cezasının iptaline dair karar gözetilip, eldeki davanın sonuçlandırılması yerine bu iptal kararına istinaden Kurumun ödeme emrine ilişkin işleminin dayanağı kalmadığı, bu nedenle dava açmakta menfaati bulunmadığı belirtilerek davanın reddine dair hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 18/02/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.